FELIX MENDELSSOHN-BARTHOLDY (1809 -1847)


On dokuzuncu yüzyılın en talihli ve en ünlü bestecilerinden biri de hiç şüphesiz, Felix Mendelssohn'du. Kısa süren hayatında büyük işler başarmış, çalışmalarının mükafatını da görmüştür.

Zengin bir musevi ailesinin çocuğu olarak Hamburg'da dünyaya gelen Felix Mendelssohn, on yaşında besteciliğe başlamıştı. On beş yaşına bastığı gün ilk operası olan, "İki Yeğen"in provaları başladı. Aynı

yıl içinde on üçüncü senfonisini bitirdi. On yedisine geldiği zaman "Bir Yaz Gecesi Rüyası" uvertürünü bizzat idare etti.

Mendelssohn'un yazı yazmaktaki kabiliyeti, müzik kabiliyetinden aşağı kalmıyordu. On iki yaşında Goethe'yi ziyaret ettikten sonra, annesine yazdığı bir mektupta büyük şairi o kadar güzel tasvir etmişti ki, herkes hayran oldu. Felix Mendelssohn'un büyük babası, torununun gerek müzik, gerekse edebiyat sahasında ilerlemesinde büyük bir rol oynamıştır. Büyük babası Moses, gençliğinde Büyük Friedrich'in sarayında zekâsiyle şöhret bulmuş,, saray erkânının akıl hocası olmuştu.

Ailenin tek müzikçisi Felix değildi, ablası Fanny de güzel sesiyle kardeşinin piyanosuna refakat ediyordu. İki kardeş pek küçük yaştayken müzik dersleri almaya başladılar, ilk hocaları da anneleriydi. Baba Mendelssohn, iyi para kazanan bir banker olduğundan, çocukların tahsilleri için her türlü fedakârlığı yapabilecek durumdaydı. Felix'le Fanny, müzikten başka lâtince, yunanca, tarih, resim, armoni dersleri de aldılar. Sabahın beş buçuğunda başlayan dersler, hazan akşam hava kararıncaya kadar devam ederdi. Felix, bu dersler sayesinde birçok şeyler öğrenmekle beraber, zayıf bünyesinin hastalıklara karşı mukavemetinin azaldığını hissediyordu.

Akrabaları arasında Hazreti Davud'a benzetilen Felix, çocukken gerçekten yakışıklı ve atlet vücutlu idi. Hem çok da mağrurdu. Meselâ Goethe'yi görmek için Weimar'a yaptığı ziyaretlerden birinde grandüşesin şerefine piyano çalmaya davet edilmişti. Felix, saraya geldiği vakit, onu küçük bir giyinme salonuna alıp beklemesini söylediler. Aradan yarım saat geçip de, kimse onu salona çağırmayınca, öfkeyle şapkasını eline alıp dışarı fırladı. Uşaklardan biri arkasından koşarak: "Aman ne yapıyorsunuz. Düşes hazretlerini gücendireceksiniz" diye bağırdı. Mendelssohn, sert sert uşağa baktı: "Sahi mi?.. Öyleyse Düşes hazretlerine söyleyin, ben de kabalığından dolayı ona gücendim."

Mendelssohn'un babası ailesine hristiyan dinini kabul ettirmeyi düşünmüş ve bunu tam zamanında yaptırmıştır. Zira, on dokuzuncu yüzyılda musevilerin Almanya'da çektikleri işkence, karşılaştıkları zorluklar anlatılmıyacak kadar korkunçtu. Halbuki Felix ve kardeşleri, "Bartholdy", soyadını alarak rahatça Berlin Üniversitesine girdikten başka, Almanya'nın her yanında korkmadan gezebilmek imkânını da kazanmışlardı.

Hamburg'dan Berlin'e taşınan Mendelssohn malikânesi, devrin krallarına layık bir yerdi. Evin büyük bahçesi yaz kış konser salonu olarak kullanılıyor, her pazar yüze yakın seçkin kişi burada Mendelssohn'ların konserlerini dinliyorlardı. Kışın, üzeri camla kapatılan bu konser salonunda Weber, Paganini, Rietz, Humboldt, Hegel gibi devrin ünlüleri Mendelssohn'u dinlemek fırsatını buldular.

Fakat hayat her zaman böyle devam edip gidemezdi. Babasının zenginliğine güvenerek tembel tembel oturmayı Mendelssohn hiç de doğru bulmuyordu. O da kendine bir hayat kurmalıydı. Babası, İngiltere'ye gitmesinin belki faydalı olacağını söyledi. Hiç şüphesiz ki, İngiliz milleti, "Bir Yaz Gecesi Rüyası" uvertürünün bestecisini aralarında görmekten memnun olacaktı. Zaten Londra Filarmoni Derneği de genç besteciyi Londra'ya çağırıp duruyordu. Mendelssohn, 1829 yılı bahamda İngiltere'ye vardı. Genç ve hassas besteci Londra şehrinden korkmuştu. "Burası korkunç bir yer, insanı çıldırtabilir" diyordu yazdığı mektuplarda. Fakat şimdi Berlin'dekinden daha iyi çalışıyor, daha kolay besteliyebiliyordu.

Londra Filarmoni Orkestrası, Mendelssohn'un do minör senfonisini bestecinin idaresinde çaldı. Konserde, dinleyicilerle orkestra üyelerini hayran bırakan Mendelssohn, beş gün sonra da iyi bir piyanist olduğunu İngiliz halkına ispat etti.

Londra halkının kulaklarını ve kalbini fethettikten sonra, bir de İskoçya'yı görmek istedi. Bu dağlık, esrarlı mağaralarla dolu ülke, genç besteci üzerinde büyük bir etki yaratmıştı. Nitekim daha sonra bestelediği eserler arasında en çok beğenilenleri İskoçya'dan ilham alarak yazdığı Fingal Mağarası uvertürü ve İskoçya Senfonileri'dir. İskoçya'dan tekrar Londra'ya döndüğü zaman, o güne kadar görülmemiş bir hızla iki yeni eseri bitirmeye çalıştı.

Bir hastalıktan kalktıktan sonra dinlenmek maksadiyle uzun bir seyahate başladı. Münih, Viyana, Polonya, Floransa ve Roma'da hep gösterilerle karşılanmış, her yerde eserleriyle ün kazanmıştı.

1832 yılı kasım ayında Londra Filârmoni Derneği, Mendelssoh'dan bir senfoni, bir uvertür ve bir koro eseri bestelemesini istedi. Mayıs ayında da Düsseldorf festivalinde orkestra şefliği yapması teklif edildi. Oradan Leipzig'e çağrıldı. Leipzig'e varışından kısa bir zaman sonra, hayatının ilk büyük acısıyla karşılaştı. Babası, Mendelssohn ailesinin irsî hastalığı olan kalb krizinden ölmüştü. Mendelssohn, çok sevdiği babasının boş bıraktığı yeri ünlü romantik besteci Sehumann'ın dostluğuyla doldurmaya çalıştı. Öyle bir zaman geldi ki, iki dost bir saniye bile birbirlerinden ayrılmaz oldular.

Mendelssohn, kendisinden on yaş küçük olan Cecile Jeanraud isimli bir kızla nişanlandığı vakit, kendisini tebrik eden ilk şahıs Schumann'dı. Cecile, şöhreti dünyaya yayılmış bir besteciye layık bir kadındı. Türlü memleketlerin besteci ve müzisyenleri, filozof ve besteci Mendelssohn'u görüp onun fikirlerinden faydalanmak için uzun ve zahmetli yolculuklara katlanıyorlardı. Genç besteci pek sönük ve zayıf kalmış olan Leipzig orkestrasını dünyanın en ünlü orkestralarından biri haline getirmeye çalıştı. Sanki ömrünün kısalığını biliyormuş gibi, birkaç işe birden atılıp, hepsini kısa zamanda bitirmek istedi. Berlin sanat akademisinin müzik bölümünün idaresini eline almıştı. Senfoniler, sonatlar, konçertolar, uvertürler ve şarkılar bestelemekten de geri kalmıyordu. Bach'ın bir abidesinin dikilmesi için teşebbüse girişti. Gereken parayı toplayacağım, diye kendini harabetti. Yorgunluktan bayılacak hale gelinceye kadar durmadan orkestra idare etmekten yılmıyordu. Hele bir menfaat uğruna verilen konserlerin en bellibaşlı elemanlarındandı... Dinleyicileri, eserlerinin cazibesine kendilerini öylesine kaptırmışlardı ki, bu kadar fazla çalışmanın bu zayıf bünyeli, hassas sanatçıyı vakitsiz ölüme sürükliyeceğini akıllarına getirmiyorlardı.

Nihayet İngiltere'yi son bir defa daha ziyaret etti. Manchester, Birmingham ve Londra'da birbiri arkasından verilen konserler, uykusuz geçen mesut geceler Mendelssohn'un sıhhatini büsbütün bozmuştu. Kraliçe Victoria ve Prens Albert'in huzurunda konser vermeye davet edildi. Konserde, Kraliçe Victoria, bestecinin şarkılarından birkaçını söylemiş, daha sonra hep birlikte küçük prens ve prenseslerin bulunduğu bölüme gidilmişti. Orada Mendelssohn bir besteci, Victoria da bir kraliçe olduğunu unutmuş, çocuklarına hayran bir anne ve baba olarak saatlerce onlardan bahsetmişlerdi.

Kısa bir zaman sonra, ikinci büyük felaket Mendelssohn'un mesut hayatını karmakarışık etti. Ablası Fanny, ailenin mahut kalb krizine kurban gitmişti. Hem ablasının ölümüne üzülüyor, hem de kendi sırasının geldiğini düşünerek istediklerini yapamadan öbür dünyaya göç etmekten korkuyordu. Üzüntüden beyninde bir damar kanaması oldu ve tehlikeyi atlatıp da tekrar ayağa kalktığı zaman dostları, Mendelssohn'un artık son günlerini yaşadığını görerek kederlendiler.

Son saatlerini yaşadığı zaman henüz otuz dokuz yaşındaydı, fakat arkasında o eşsiz Londra senfonileri, uvertürler, konçertolar, "Sözsüz Şarkılar", yaylı sazlar için kuartetler, oratoryolar, ve yarım kalmış bir operadan mürekkep eserler onu ölümsüzlerin arasına katmaya hazır bekliyordu.

BAŞLICA ESERLERİOrkestra müziği: 3, 4. ve 5. senfoniler, E minör keman konçertosu. Bir Yaz Gecesi Rüyası, süit, Ruy Blas uvertürü, Birinci piyano konçertosu. Koro müziği: Eliah oratoryosu. Piyano müziği: Sözsüz şarkılar, Rondo capricciso, Ciddî varyasyonlar. Başkaca: St. Paul oratoryosu, parlak capriccio, Athalie, mi bemol majör octet, 1 ve 6. kuartetler, capricciolar, varyasyonlar, prelüdler ve fügler (piyano için).

Yorumlar