HECTOR LOUIS BERLIOZ (1803 -1869)


Zaman, yeni ihtiyaçlar, yeni düşünceler, ve yeni durumlar yaratır. Bu arada insanların fikirleri ve hareketleriyle beraber dinlemekten zevk aldıkları müzik de, yeni gelişmeler kaydeder. Daima yeniliklere doğru gitmek, müziğin damarıdır. Yoksa, sanat olmaktan çıkar. İşte on dokuzuncu yüzyılın müziğinde de romantizm önemli rol oynamakla kalmamış, asrın ortalarına doğru romantik müzik, şiir ve hikâyeyi de içine alarak edebiyatla birleşmek yoluna gitmişti. Böylece yepyeni, daha doğrusu o güne kadar iyice alışılmamış bir müzik çeşidi ortaya çıktı. Bu, alelâde müzikten çok daha geniş bir anlam taşıyordu. Evvelce müziğin sadece kulağa hitab ettiğine inananlar, şimdi notaların, gereğinde (besteci isterse) harf yerine kullanılabileceğini sezmişlerdi. Müzik gerek hakiki olayları anlatmakta, gerekse psikolojik tahlillerde kelimelerin en büyük yardımcısı ve tamamlayıcısı haline gelmişti. "Program müziği" denen bu müzik çeşidinin kısa bir tarihini yapmak gerekirse, şöyle diyebiliriz: "Bir hâlet-i ruhiyeden çok bir hikâye anlatan enstrümantal müzik." Program müziği sayesinde on ve on altıncı yüzyıl bestecilerinin şiirle müziği birleştirmek yolunda yaptıkları çalışmaların da sonucu alınmış oluyordu. Program müziği, sırf on dokuzuncu yüzyıl malı sayılmamakla beraber, yaratma payını da tamamiyle eski devirlerin bestecilerine bırakmak haksızlıktır. Zira, ancak Hector Berlioz ve Franz Liszt gibi on dokuzuncu yüzyıl müzik ustaları bu çeşidin örneklerini besteledikten sonra, "Program müziği" geniş bir ilgi toplamıştır.

Burada kısaca biyografisinin ana hatlarını çizmeye çalışacağımız Fransız bestecisi Hector Berlioz, program müziğinin en ünlü üstadlarından biridir. 11 aralık 1803 de Güney Fransa eyaletlerinden birinde dünyaya gelen Berlioz, müzik tarihinde eşine az rastlanan garip tabiatlı bir sanatçıydı. Küçük yaşta müziğe istidat gösterdiği halde, babası, oğlunun da kendi yolunda yürüyerek, doktor olmasını istedi, ısrarlara, ricalara aldınnıyarak Berlioz'u tıp tahsiline zorladı. Delikanlı, babasının sözünün dışına çıkmamakla beraber, bir yandan da kompozisyon dersleri alıyordu. Nihayet 1822'de doktorlukla ilgisini kesip, kendini bestelerine verdi. Fransız müziğini yabancı adetlerin tesirinden kurtarmayı aklına koymuştu. Zaten Berlioz için mazi diye bir şey yoktu. Hatta o kadar ki, Bach'ı bile tanımıyordu. Paris Konservatuarına girdikten bir süre sonra St. Roche ilahisini besteledi. Fakat ondan sonra geçen yedi yıl içinde bir tek eser bile ortaya çıkaramadı. Devamlı bir huzursuzluk ve inançsızlık içinde bocalıyordu. Tanıdıklarının hemen hepsiyle arası açılmıştı. Babası da Berlioz'un Paris'te müzikle meşgul olduğunu duyunca ona para göndermekten vazgeçmişti. Şimdi genç doktor, tam anlamiyle yalnız ve başıboş kalmıştı.

Günün birinde bir İngiliz tiyatro trupu Paris'e gelip temsiller vermeye başladı. Hamlet'in gala gecesinde ön sıralarda oturan Berlioz, Ophelia rolünü oynayan İrlandalı artist Harriet Smithson'a âşık olmuştu. Fakat bütün erkekleri peşine takan kadın, ona yüz vermedi. Zamanla bu kadını unutmaya çalıştı, zaten başka kadınlar etrafını almıştı. Yeni bir maceraya atılmadan önce Harriet'e karşı beslediği aşkı müziğe çevirerek onu ebedileştirdi. Büyük aşkından doğan eserin ismi de pek uzun ve ifadeliydi. "Bir Sanatçının Hayatından Parçalar Beş Kısımlı Büyük Bir Fantastik Senfoni". Dinleyicilerinin, hikâyenin en ufak bir noktasını bile kaybetmemelerini' sağlamak maksadiyle bir de program yazdı.

Berlioz, Fantastik Senfoni'yi üç ayda bitirdi. Şimdi genç besteci yeni aşklar peşindeydi. Yeni sevgilisiyle nişanlanıp evlenmeyi kararlaştırdığı sırada, Roma'ya çağırılması işi bozdu. Gerçi Berlioz, "Roma Mükâfatı"nı kazanmıştı ama, duygu hayatında ikinci büyük darbeyi yemişti. Fransa'ya döndüğü zaman, sevgilisini başkasiyle evlenmiş buldu. Daha fazla yaşamayı mânasız buluyordu. Derin bir yeis içinde, tıpkı "Fantastik Senfoni"nin kahramanı gibi, intihar etmeyi düşündü, fakat teşebbüsünde muvaffak olamadı. Yeniden hayata gelmenin verdiği huzur içinde daha salim kafayla düşünebiliyordu. Duyduğu yaşama sevindnl "Lelio, Sanatçının Hayata Dönüşü" isimli eserinde anlattı. Daha sonra da bir dergiye Camille'in hayatını yazarak, onun hayalinden kendini tamamiyle kurtardı. Camille düşüncesi ortadan kalkınca Berlioz, İtalya seyahatinin zevkini çıkarmaya baktı. Burası tam ona göre bir yerdi. Kendini Lord Byron'un "Çocuk Harold"una benzetiyordu. İkinci büyük senfonisi olan "Harold İtalya'da" isimli eserini İtalya maceralarının verdiği ilhamla yazdı.

Paris'e döndüğü vakit Harriet Smithson eski şöhretini kaybetmişti. Berlioz, fırsattan faydalanarak Harriet'le evlenmek istedi ve evlendiler. O tarihte Berlioz gibi bir bestecinin Paris'te hayatını kazanması son derece güçtü. Bir defa İtalyan operalarına halk rağbet göstermiyordu. Konser müziğiyle de pek kimsenin ilgilendiği yoktu. Beethoven'in senfonileri bile beğenilmiyordu. Berlioz, hayatını temin etmek için müzik eleştiriciliğine başladı. O günden itibaren de kırk yıl arasız yazdı. Bir yandan da bestelerini halka beğendirip, bestecilikle geçinmek istiyordu. Berlioz, Victor Hugo'nun edebiyatta yaptığını müzikte yapmak niyetindeydi, daima halk için bestelediğini söyledi. Ne yazık ki, halk onu tutmuyordu. Mutlaka bir opera yazması lazımdı. Nihayet "Benvenuto Cellini" isimli bir opera yazdı, fakat Fransızlar bunu da beğenmediler. Birkaç temsilden sonra opera program harici edildi.

Ne olursa olsun talihi bir gün Berlioz'a gülecekti. Bestecinin kendi eserlerini bizzat idare ettiği bir konserde hazır bulunan Niccolo Paganini, konserin sonunda gözyaşlan içinde Berlioz'un dizlerine kapandı. İki gün sonra da Berlioz ondan heyecanlı kelimelerle dolu bir mektup almıştı. "Sevgili dostum, Beethoven'in ölümünden sonra onu tekrar aramızda yaşatacak bir tek insan var, o da Berlioz. Müzik alemine herhangi bir yararlıkta bulunabildimse bu bir dahiyi keşfetmem sayesinde olmuştur." Paganini, mektubun içine yirmi bin franklık bir çek de koymuştu. Berlioz, bu yardım sayesinde bir yıl yazı yazmak lüzumunu duymadı, ve bu arada dramatik senfonisi "Romeo ve Juliet"in korolarını bestelemeye çalıştı. Romeo'dan sonra da romantik rollerin Hamlet'ine, Faust'a sıra geldi. On sekiz yıl önce Goethe'nin F'aust'unun çevirilerini okumuş ve konu ile yakından ilgilenmişti. Eserin sekiz sahnesini besteleyip bir teşekkür mektubuyla birlikte Goethe'ye gönderdi. Aradan bir hayli zaman geçip de, şairden ses seda çıkmayınca, Berlioz, esere devam edip etmemekte bir karara varamadı, fakat sonra bitirmeyi uygun buldu ve meşhur Rus bestecilerinden birkaçı, eseri dinleyip değerini takdir ettikleri halde, Fransızlar Berlioz'un başarısını anlamaktan çok uzaktılar. Berlioz'un taraftarları onu, Fransızların Beethoven'i diye selâmlarken, düşmanlan kabiliyetsiz bir besteci diye kötülüyorlardı.

Berlioz, beste kabiliyetinden başka kuvvetli bir kaleme de sahipti. Tatlı bir üslûpla yazdığı yazılar, zevkle okunuyordu. "Enstrümantasyon" üzerine yazdığı inceleme eseri ve "Hâtıralar"ı müzik dünyasının en kuvvetli kitaplarındandır. Bestecinin müzik telâkkileri zamana ve zemine hiç uymazdı. Meselâ, yukarda da belirttiğimiz gibi, "Büyük Bach"ı anlamaktan âcizdi, hiçbir ekolü takip etmemişti, kaideye, esasa aldırmıyordu.

Sıhhatinin bozulmasından doğan üzüntüyü "Vergilius"un eserlerini okumakla dindirmeye çalışıyordu. Romalı şairin etkisi altında kalarak beş perdelik "Troialılar" isimli bir opera besteledi. Eserin uzunluğu, dekorlarını bulmanın imkânsızlığı yüzünden "Troialılar" lâyık olduğu ilgiyi görmedi. Bestecinin ölümünden ancak yirmi yıl sonra bu güzel eser tekrar ortaya çıktı. Bu son darbe Berlioz'a çok ağır gelmişti. Artık hayatının son günlerini yaşamakta olduğunu da hissediyordu. Bu sırada "Faust"u idare etmek üzere Viyana'ya çağırıldı, daha sonra Rusya'yı dolaştı ve büyük gösterilerle karşılandı. Fakat yazık ki, yılların insafsızca yıprattığı vücudu Rusya'nın soğuğuna dayanacak durumda değildi, tekrar Akdeniz sahillerine döndüyse de, bütün kışı ayakta geçirdikten sonra, 9 mart 1869'da sert bir mart rüzgârının peşinden ebediyete sürüklendi.

Berlioz, eserlerinde bütün yükü orkestraya bıraktığı için her şeyden önce orkestranın geliştirilmesine çalışmıştı. Çeşitli sazların çeşitli şekillerde çalınması fikrini ilk defa o ortaya atmıştı. Bugün zamanın ünlü sazcıları, onun kurduğu esaslar üzerinde çalışmaktadırlar.

BAŞLICA ESERLERİOrkestra müziği: Fantastik senfoni, Roma Karnavalı, Faust'un LanetIenmesi'nden Rakoczy Marşı, Sylphlerin Dansı, Romeo ve Juliet'ten "Aşk Müziği". Başkaca: Harold İtalya'da - senfoni, Benvenuto Cellini - opera. Requiem, Te Deum.

Yorumlar